Neyse, ders tekrarlarını yaparken burayı da değerlendireyim dedim. İnşallah çok sıkıcı yazılar olmaz :)
Fizyoloji dersini eczacılık fakültesi öğrencileri ile alıyoruz. Mehmet Ozansoy veriyor. O sebeple ilerleyen dönemler detaya girecekmişiz çok. Bugün sadece bir giriş yaptık.
Hocanın önerdiği kitaplar:
Ganong, Tıbbi Fizyoloji
Guyton, Anatomi ve Fizyoloji
Vander, İnsan Fizyolojisi
Fizyoloji nedir?
Anatomi ve fizyoloji birbirini tanımlar. Anatomi yapı ile uğraşır, yapı ise işlevi belirler. İşlevle de fizyoloji uğraşır. Ne nasıl çalışıyor yani.
Hücreler dokuları, dokular organları, organlar organ sistemlerini, organ sistemleri de biraraya gelerek organizmanın kendisini oluşturuyorlar.
Fizyopatoloji -> Herhangi bir yapının çalışmasını engelleyen, bozan durumlara patoloji denir. Patolojinin işlevselliğini, işlev kayıplarını fizyopatoloji inceliyor.
İnsan vücudunun işlevsel organizasyonu ve iç ortamın kontrolü dinamik bir iç denge, homeostaz (homeostasis). Organ sistemlerinin işlevlerini doğru bir şekilde yerine getirebilmesi için homeostaz ortamın sağlanması gerekiyor. Sistemin yeni duruma adapte olması ve iç dengeyi tekrar tekrar sağlaması lazım. Bunlar da feedback mechanisms ile sağlanıyor. Türkçesi geribesleme mekanizmaları imiş dsfads neyse ciddileşiyorum.
Organ sistemlerinden minik minik bahsettik sonra,
Kardiyovasküler sistem:
Kalp ve kalp damarlarından oluşuyor. Fizyolojide damarları çaplarına göre sıralıyoruz, büyük arterler, küçük arterler, arteriyoller, kapiller, venül, toplayıcı ven, küçük venler, büyük venler...
Biraraya gelip gerçekleştirdiği işlevler:
-Taşıma: Oksijen, hormonlar, besinler ve diğer maddelerin taşınması ve dağılımı, metabolik artıkların uzaklaşırılması
-Homeostaz: vücut sıvı dengesinin korunması, termoregülasyon.
-Kozmetik: doğal deri renginin korunması, sağlıklı görünüm.
Lenf Sistemi (Lenfatik sistem)
Lenf sistemi kan dolaşımıyla entegre ama farklı. Lenf damarları, lenf düğümleri, timüs, dalak ve tonsillerden (bademcik) oluşuyor.
Timüs bezi, sternum (iman tahtası olarak bilinen kaburga kemikleri arasındaki kemik)'in arkasındaymış. Doğrudan bağışıklık sistemi ile alakalı. Doğumda, bebekte çok büyük. Zamanla küçülüp fonksiyonunu kaybediyor.
Dalak kanın filterasyonunu yapıyor.
İşlevleri:
-Dokulardaki fazla sıvıyı uzaklaştırır.
-Kanı temizler
-Bağışıklık sistemi hücrelerini barındırır
ince bağırsaklarımızdaki lenf kılcalları 16-20 karbondan büyük yağ asitlerini absorpsiyon sonucu kan dolaşımına ulaştırır vs. vs
Purmunal Sistem (Solunum)
Akciğer, bronşlar, trake, larinks, farinks, nazal pasajlar
İşlevleri:
Oksijen alımı,
karbon dioksitin uzaklaştırılması,
kanın pH dengesinin korunması (böbrekler de bu işin içinde)
alterlerde normal pH 7.4 civarı imiş. 7'ye düşse hayati tehlike.
toplar damarlar daha asidikmiş karbon dioksitten dolayı, 7.3/7.2 falan normal değeri.
Gastrointestinal Sistem
ağız, ösofagus, mide, intestinler, rektum, yardımcı organlar (karaciğer, pankreas)
işlevler:
-besinlerin alımı, parçalanması ve absorpsiyonu
-sindirilemeyen maddelerin atılımı
-suyun geri emilimi
bağırsak bakterilerimiz (mikroflora) enfeksiyon yapmıyor. Anneden transfer ediliyor. Sağlıklı transfer edilebilmesi için normal doğum olması gerekiyor. Sezeryan ile doğum olunca uygun büyümemesi, transfer edilememesi gibi sıkıntılar oluyormuş.
Üriner sistem
böbrekler, üreterler, üretra, mesane
işlevler:
-kandan atıkların süzülmesi
-elektrolit dengesinin korunması
-kanın pH'ının dengede tutulması
Bütün homeostatik dengeyi sağlayan 2 major sistem var, sinir sistemi ve endokrin sistemi.
Sinir sistemi
beyin, medulla spinalis, sinirler, duyu organları
İşlevler:
-bilginin entegrasyonu
-uyaranlara yanıt geliştirilmesi
-değişikliklerin algılanması
-vücuda gönderilen sinyallerle koordinasyon sağlanması
Endokrin sistem
Hormon salgılayan bezler (hipofiz, tiroid, vb.)
İşlevler:
-Vücut işlevlerinin kontrolü (sinir sistemi gibi) Aslında sinir sistemi ile aynı şeyi yapıyor ama daha yavaş, çünkü sinir sistemi action potentiallarla ama bunda hormon biyokimyasal işlem görüp kan dolaşımına gidiyor vs. Farklı hızda ama daha uzun vadede etkili.
-büyüme
-üreme
-diğer bir çok metabolik faaliyeti koordine eder
Bu sistemi bir piramit gibi düşünüp tepeye hipotalamusu yereştiriyoruz. Diğer her şeyi kontrol ediyor.
Üreme sistemi (Üro-Genital Sistem)
kadın erkek yapı farkı var ama işlev ortak: üreme
Kadın: overler, uterin tüpleri, uterus, vajina
Erkek: skrotum, testis, penis, prostat bezi, vaz deferans
Kas-İskelet Sistemi
Kas sistemi: kaslar, tendonlar
işlevler: destek, koruma, hareket, postür, vücut ısısı
İskelet sistemi: kemikler, bağlar
İşlevler: destek, koruma, bazı organik tuzlar için depo (kalsiyum, fosfat), kan hücrelerinin oluşturulduğu yer (kırmızı jemik iliği).
Homeostaz
İç ortamın, dış çevredeki etkiler ne olursa olsun görece sabit tutulması, dinamik bir denge.
Bunu gerçekleştirmek için feedback mechanisms var.
negative feedback-> frenpedalı. Plan birşeyin inhibe edilmesi
positive feedback-> olan birşeyi antifiye etmek, çoğaltmak, bunun da normal koşullarda bir limiti var. Bu feedback sistemler etkileşim halinde.
Kontrol sistemlerinin çoğu negatif feedback türündedir. En klasik örnek: termostat. Vücut ısısı artınca, nabız hızlanıyor, solunum hızlı, deri altındaki kılcal damarlar genişler, yüzey alanı artınca su buharı şeklinde dışarı atılmaya çalışır. Ter bezleri çalışır.
Sıcaklık az olunca, damarlar daralır. Kan iç organ etrafında toplanır, ter bezleri çalışmayı durdurur, vücut titrer.
Pozitif feedback örnekleri:
Doğum sürecinde fetusun kafası cervix'e basınç yaptıkça, cervix'ten sinir sinyalleri beyne gider, beyin pituitary gland (hipofiz bezi)'den oxytocin salgılar. Oxytocin salgılandıkça kaslar kasılır, bebek itilir, döngü başa dönüyor vs. vs. bu pozitif feedback.
1 litre kanın alınmasından sonra negatif feedback yoluyla kalbin pompa etkinliği normale dönüşür. 2 lt kan alındığında pozitif feedback ölüme yol açar.
Bir diğer positive feedback örneği hücrenin elektriksel olarak uyarılmasını vermiş hoca. Yani hücrenin voltajını değiştirmek. Negatif elektrik yükü hücre dışında daha fazla. Yük dağılımı asimetrik tutulunca, hücrelerin voltajı olmuş oluyor. Bu istirahat durumu. Pozitif yapınca elektrik akımına sebep olacak. Hücre içi sodyum kanalları açılınca sodyum dışardan içeri akar. Hücre içi pozitif hale gelir. Voltaj değişince, voltaj kapılı sodyum kanalları (voltage related sodium channels) açılıyor, daha çok sodyum, daha çok açılıyor. Kendini besleyen bir mekanizmaya örnek.
Kanın pıhtılaşması da positive feedback mechanism, hasar görmüş damar hızla tıkanır.
HÜCRE FİZYOLOJİSİ
Hücre hayatın en küçük işlevsel birimi.
Hücre zarı elektriksel yük asimetrisi sağlıyor, taşıma sistemleri açısından kritik. Basit difizyon, ozmoz, aktif difizyon vs.
Hücre zarı lipid ve proteinlerden oluşuyor. %55 protein, %25 fosfolipid, %13 kolesterol, %4 diğer lipidler, %3 karbonhidrat.
Fosfolipid amfipatik bir molekül yani hem polar hem nonpolar moleküller içeriyor.
fosfat-> polar, lipid-> nonpolar.
Kendi aralarında organize olarak hücre zarını oluşturuyorlar, polar gruplar sulu kısma bakıyor. Hücre içindekiler ise polarlarla ilişkiye girebilir ama nonpolardan geçemiyor. Ion channels, taşıyıcı protein (plazma membranına lokalize olan proteinlerden) falan ancak bunlardan geçiyor. Basit difizyonla geçemeyen molekül bu tip yardımlara muhtaç.
Taşıma sistemleri
Enerjiye ihtiyaç gösterip göstermemesine göre ayrılıyor.
Pasif taşıma (enerji gerektirmez)
Basit difizyon : molekülün nötr, küçük ve hem polar hem nonpolar gruplara sahip olması gerekiyor böyle geçebilmek için.
Kolaylaştırılmış difizyon : İyonsa iyon kanalı ile vs geçme.
Ozmoz : suyla alakalı
Filtrasyon süreçleri: kardiyovasküler sistem kapilallerde purmüner solunum sistemi, gaz alışverişi, renal sistemde kanın süzülmesi, geri emilmesi vs.)
Aktif Taşıma (enerji gerektirir)
Primer aktif taşıma
Taşıyıcı proteinler ATPazlardır, ATPyi hidrolize ederek enerjiyi kullanırlar. (Na+-K+ ATPaz, Ca+2 ATPaz, H+ ATPaz, H+-K+ ATPaz) (şu son ikisi mide ile ilgiliymiş. Hatta doktora reflüm gastritim var diye gittiğinizde verdikleri mide koruyucu en sonuncusunu inhibe ederek asit oluşumu azaltıyormuş.)
Yoğunluğun tersi yönünde hareket ettirmek gerekirse bu kullanılıyor. Konsantrasyon, elektriksel gradyan, elektrokimyasal gradyan.
Sekonder Aktif Taşıma
Enerji ATP hidrolizinden gelmiyor. İyon gradyanının potansiyel enerjisi kullanılır.
Diyelim glikozu az yoğundan çok yoğuna taşıyacaksın. Hücre zarı iç ve dış ortamda iyon konsantrasyon asimetrisi sağlıyor. Sodyum iyonunun konsantrasyon farkı bir potansiyel enerji oluşturuyor. 1 taşıyıcı proteini var, bu hem sodyuma hem glikoza bağlanıyor ve bu ikisini aynı anda taşıyor.
Türleri: Birbiri ile eşleştirilip hareket ettirilen ion ve moleküllerin hareket yönlerine göre
high Na+ -> low Na+
low X -> high X
yani aynı yöne doğru olursa contrasport ya da simport deniyor.
ters yönde olursa da countertransport ya da antiport deniyor.
high Na+ -> low Na+
high X <- low X
Kalsiyum da sodyum gibi hücre içinde az. Kalsiyumun içeri girmesi kolaylaştırılmış difizyon, iyon kanalı aracılığıyla, dışarı çıkması aktif taşıma. Ya ATP harcayarak, ya bişeyle eşleştirilerek mesela sodyumla.
Kalsiyum hücre içerisinde mitekondride ve endoplazmik retikulumda toplanır. Bunların da zarlarında iyon taşınması için gerekli sistemler var.
Niye sodyumu dışarıda potasyumu içeride yoğun tutuyoruz?
Elektriksel olarak aynılar.
Fakat sodyum osmotic olarak aktif bir iyon. Sodyum sulu ortamdaysa etrafında çok su molekülü bulundurur. Potasyum böyle değil.
Sodyum niye bu anlamda önemli?
Kontrolsüz girerse su da girecek, ani hücre hacmi değişiklikleri yüzünden hücre aniden patlayıp ölebilir.
Bazı hastalıklarda tuzu kesme sebepleri bu. Hücre içinde belli konsantrasyonda tutmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder